
Evin başköşesinde o zamanlar radyo var. Türkiye'yle ve dünyayla bağımız o küçük aletle sınırlı. AM veya FM gibi takıntımız yok. Sadece, uzun dalga, orta dalga ve kısa dalga arasında gidip geliyoruz. Bu dalgaların hassas çizgilerini iyi bilmeniz gerekli. İstasyon ayarlarının nettliği bu çizgilere bağlı. Bu ihtiyaçtan olacak, babam, dalga işaretleri üzerine kalemle işaretlemeler gibi dalga rumuzları yazmış. İnce, hassas çizgilerin civarında düğmeye sağa sola çevirip ince ayar yaparak İngilizce, Arapça, Rusça veya o zamanlar ne olduğunu anlayamadığımız dillerdeki gacır gucur yayınların sesleri arasında Ankara veya İstanbul Radyosunu bulmak, ardından seslerdeki parazitleri giderip müzik veya ajans dinleyebilmek uzman becerisi gerektiriyor.
O zamanki radyoların çoğu, " batarya " dediğimiz kocaman askeri pillerle çalışıyor. Pillerin gücü azaldığı zaman, mangal külleri arasında ısıtarak bir daha kullanıyoruz.
Akşamüzerleri, ince saz ve fasıl, ilerleyen saatlerde "Yurttan Sesler" dinliyor. Daha sonra bu etkinliklere Radyo Tiyatrosu ile Arkası Yarın programlarının da katılmasıyla, radyolu günlerimiz çeşitleniyor.
Bizim evde radyo dinlemenin anlamı , bugünkü adı "haber bülteni" olan ' ajans ' ı dinlemekti. Ajans dinlemekse evde çık çıkmayacak anlamına geliyordu.
1960'lı yılların ortalarından sonra, Batı müziği ve Batı müziğinden Türkçeye çevrilmiş müzikler dinlemek ve dinleyici istekleri programında isimlerimizin okunması en büyük eğlencemiz olmuştu.
Radyo, hayatımızdaki çok önemli nesne... Ruhsatsız kullanılmıyor. Posta, Telgraf ve Telefon İşletme Genel Müdürlüğünden "Genel Telsiz ve Telefon Neşriyatını Almaya Mahsus Tesisata Ait Ruhsatname" almak zorundasınız. Bu ruhsat, 3222 sayılı Telsiz Kanunu hükümlerine tamamen riayet ettiğiniz kayıt ve şarta bağlıyor. Ruhsatsız radyo kullanımı ceza 25 liradan 250 liraya kadar ağır para cezasına tabi. Anlayacağınız , devlet, kim radyo dinliyor bilecek.
Önce bataryalı, sonra da transistorlu radyolara endekslenmiş çocukluk aklımızla dinleyici istekleri programlarında heyecanla isimlerimizin okunmasını beklerken, 1960'lı yılların sonlarına doğru televizyon denilen canavarın siyah beyazda olsa hayatımıza girip radyoyu üvey evlat yapacağını, ekranlarımızın 1980' lı yılların hemen başlarında renkleneceğini bilemezdik.
1960 yılların sonu hızla geldi. Artık, 1968 yılındaydık. Radyo hemen kenara konuldu ve evin başköşesine televizyon yerleşti ve kıymetli misafir muamelesi görmeye başladı. El ve göz emeği verilmiş danteller radyonun üzerinden alınıp onun üzerine örtüldü. Onu, evin büyüğünden başkası açıp kapatamazdı. Zaplama derdimiz yoktu çünkü tek bir kanal vardı. Elle açar kapar, uzaktan kumanda nedir bilmez, ona yakın ilgide kusur etmezdik.
Görüntü gider endişesiyle, sadece haber bültenleri dinlenirdi.Dahası, aşırı ısınır da bozulur korkusuyla izlediğimiz filmin en heyecanlı yerinde büyüklerimiz tarafından "dinlensin" diye kapatılır. Olur da görüntü giderse, evin büyüğü damda sabaha kadar anten ayarı yağacağından televizyonu, dinlensin gerekçesiyle kapatmak tek çözümdü o zamanlar.
Yayın bittiğinde ekranda ' televizyonunuzu kapatmayı unutmayın' uyarısı yazar ve televizyon ondan sonra kapatılırdı. Görmedim, yaşamadım ama duydum: Anadolu'nun bazı yörelerinde ekrana erkek çıktığı zaman yaşlı kadınlarımızın başlarını örttüğünü söylenirdi.
Radyodan ' Ti-Vi'ye
Reviewed by Para Para
on
Temmuz 19, 2019
Rating:
